Çok fazla heyecan yoktu yine üstümüzde.
Sanki yeni bir prova gibiydi. Açıkçası çalacağımız en büyük kalabalık ya da en çılgın seyirci topluluğu değildi. O yüzden de sanki normal bir konsere çıkarkenki heyecanımız vardı üzerimizde...
Ve işte karşımızda final günü. Ama ne yalan söyleyelim hiç öyle bir stresle uyanmadık.Hep dediğimiz gibi, onlarca kez yaptığımız provalardan sonra gayet rahattık.
Bu arada bir tek biz rahattık sanırım onu da herkesin yüzünden anlıyorduk.
Son provamızı yapmak için Telenor Arena'ya doğru yola koyulduk. Normalde sabah erken gitmemiz gerekirken, bize yardımcı olan Aslı tam bir Türk zekası göstererek makyajcı kızı kafaladı ve alana daha geç gidebilmemizi sağladı. Bu konuda da hep şanslıydık. Mesela bazı ülkeler sabah 7'de provaya giderken biz her gün öğleden sonraları gittik.
O yüzden uykumuzu da istediğimiz şekilde alabiliyorduk. Son prova kazasız belasız geçti yine. Aradaki boşlukta tekrar otele döndük ve dinlenerek geceyi beklemeye başladık. Gece yaklaştığında biraz heyecan günler sonra ilk defa kendini hissettirmeye başladı.
Telenor'a gittiğimizde koridorları ilk kez bu kadar kalabalık gördük. Bu da heyecanı biraz daha artırdı. İspanyolların saatler süren ses açma gürültüsü içinde sıranın bize gelmesini bekledik. Ellerimizi üst üste koyup son kez başarılar diledik birbirimize ve eski kocası Türk olan Henrietta ile birlikte sahneye doğru gitmeye başladık.
Çok fazla heyecan yoktu yine üstümüzde. Sanki yeni bir prova gibiydi. Açıkçası çalacağımız en büyük kalabalık ya da en çılgın seyirci topluluğu değildi.
O yüzden de sanki normal bir konsere çıkarkenki heyecanımız vardı üzerimizde.
İndiğimizde herkesin yüzünde "işte yaptık" gibi bir ifade vardı.
Herkesin içi rahattı. Artık yapacak bir şey yoktu.Green Room'a geçtik.
Ülkeler arası vedalaşmalar başladı.
Bize çok sıcak davranan Kıbrıs Rum Kesimi ve Belçika ekipleriyle vedaşatık. İrlanda'nın şarkıcısı çocuğu için gelip bizimle fotoğraf çektirdi. Çok tatlı bir kadındı.
Bir süre sonra oylama başladı ve ilk kez herkesin yüzünde stres, heyecan bu kadar yoğun belirdi.
Müziğin puanlanması ve at koşturur gibi ülkelerin yarıştırılması fikri o anda pek hoş gelmedi gözümüze ama bu da bu işin bir parçasıydı.
Hatta heyecanı en çok veren ögesiydi belki de Eurovision'un. Oylama sırasında hem güzel hem de kötü bir an yaşadık.
12 Puan alan ülkenin yanına doğal olarak bazı kameralar bir kaç dakika önceden gidiyordu. Puanı alır almaz çekim yapılabilsin diye. Polonya'nın oylaması başladığında bir kamera bize yaklaştı. 8, 10 derken tamam dedik 12 puan bize geliyor.
Ama sıfır puan çıkınca kameramanla göz göze geldik ve Efe'nin "yav niye heyecanlandırıyorsun bizi" dediğini hatırlıyorum adama. Çok bozulmuştuk. Oylama devam ederken bir ara giyinmesi için Natalie'yi aşağıya çağırdılar. Bu demekti ki hala birinci olabilirdik.
Fakat bir süre sonra Almanya arayı açtı. Sonraki heyecan ikinci olup olamayacağımız üstüneydi.
Ve mutlu son: ikinciydik. Herkes bizi tebrik etmeye başladı. Sanki birinci gibiydik. Ardından herkes mutlu mesut tüm TRT delegasyonuya birlikte otobüse gitik.
Bülent Bey "aferin çocuklar" diye karşıladığında sanki lise hocamızdan pekiyi almış gibi sevindik.
Otele kadar bağıra çağıra şarkılar söyledik. Akşam da tarihin en kötü kutlama partisine katıldık. Okurken bile daha eğlenceli partilerimiz olmuştu açıkçası.
Biraz dans ettikten ve bize birinciymişiz gibi davranan basın mensuplarıyla röportaj yaptıktan sonra erkenden aydınlanan havanın da etkisiyle sabah üç gibi otelimize gittik.
O gece yatarken içimizi kaplayan huzuru anlatmamız çok zor. Herkese teşekkürler...
http://www.eurovisiondream.com/dream-osloda/622-ferman-eurovisionda-final-gecesini-anlatiyor.html