Nisandan aklımda kalanlar
Hemen geçen ayki yazımda takıldığım bir yeri düzeltmekler başlıyorum yeni satırlara. Efendim demişim ki: Ünlü Türkiye�eki alternatif rock� yön veren grupların başında gelir. Bunun bir yanlış anlaşılmaya sebep verebileceğini düşündüm, yazıyı sonradan dergide okuyunca. Asıl demek istediğim �aşında gelen gruplardan bir tanesi�olduğudur. Birileri darılmasın diye düzeltmiyorum. Müzik tarihi açısından doğru bir ifade olmadığını düşündüm. En baştaki grup kimdir, onu müzik tarihçileri ve yazarları iyi bilir�
SEAL
Uzun zamandır uğramadığım müzik marketlerden birine gidip birkaç oyun, CD ve DVD aldım geçenlerde. Eve gidip heyecanla yığdım hepsini masaya. Sonra arabada dinlemek için bir-iki tanesini yanıma alıp, yıllar önce ilk kez gittiğimde büyülendiğim Kıyıköy� doğru yola koyuldum. Ne yalan söyleyeyim İstanbul üstüme üstüme geliyor aralar. İlk fırsatta kaçasım geliyor uzaklara. Şimdi Köln�e devam ediyorum yazıma. Ama bu kadar uzak kalınca da insan özlemiyor değil İstanbul�. Sokakların gece yarısından önce tenhalaşmasına alışık değiliz hiç. Neyse, CD�erden bir tanesi Seal Greatest Hits�i. Bizim ikinci albüm grafiklerini yapan ve şimdi single�n kapağı ile uğraşan Erdem ile çocukluğumuzda, biraz da onun sayesinde çok dinlerdik Seal�. Sesine ve şarkılarına hep hayran olmuşumdur ama nedense evimde bir tane bile albümün olmadığını fark ettim, Greatest Hits�ni görür görmez rafta. Sonra duyunca sesini CD�en şunlar geçti aklımdan: Bazı şarkılar hangi ortamda dinlerseniz dinleyin sırıtmaz ve herkes tarafından dinlenilebilir ya. Yani hiç yabancı müzik dinlemeyen ya da tek bir türe takılmış bir tanıdığınız bile olsa o anda yanınızda �u ne olum, çıkart şunu ya�demez. Hatta güzel bulur. Çünkü o kadar evrensel bir sesi vardır ki o şarkıların ve söyleyenin. Bence Seal da onlardan biri işte. Ne bileyim ben öyle hissettim en azından. Doya doya dinliyorum uzun bir aradan sonra.
SÜPERMARKETTEKİ KİTAP SEPETLERİ
Gittiğim bir süpermarkette gözüm kitap reyonuna ilişti, reyonları gezerken. Yanında bir sepet vardı, içinde kitapların savrulmuş olduğu. Kapakları kıvrılmıştı birçoğunun. Elim karıştırmaya uzanıyordu ki birden rahatsız olduğumu fark edip bıraktım sepeti�Bir tek ben mi takılıyorum bu duruma bilemiyorum. Her şeyin topluca aynı yerde satılma fikri çok kolaylaştırsa da alışverişlerimizi, bir o kadar da zevksiz hale getiriyor bence. Etrafımda elinde sepet, ne görürse içine atan insanlar görmek hoşuma gitmiyor. Şimdi kitaplar da bu manzaranın ortasında kalmış durumda. Giysi ve meyve reyonlarının arasına yakıştıramıyorum onları. Aslında müzik CD�erini de. Bu tarz ürünler için özel bir bölüm yapılsa ve başına konuşup soru sorabileceğiniz bir satış elemanı konsa önemli değil aslında nerede oldukları. Bazı yerlerde tanıdık müzik marketlerini bölümlerini görüyorum. Keşke onlara kalmadan bu iş, marketler gösterebilseler bu özeni�
RÖPORTAJ VERMEK NE YAZIK Kİ USTALIK İSTER
Bizim ülkemizde röportaj vermek ustalık gerektiriyor. Çünkü tam olarak öyle söylemediğiniz cümlelerin manşet olma ihtimali sizi bu konuda eğitim almaya zorlayacak kadar sinir bozucu. O manşetleri hazırlayanların kötü niyetli olmadıklarını biliyorum. Yazıyı ilgi çekici hale getirmek da işlerinin bir parçası. Ama canımı sıkıyor mu sıkıyor. Çünkü sadece manşetlerle gazete veya dergi takip eden yüz binlerce insanın gözünde belki de hiç değişemeyecek yanlış bir portreniz şekilleniyor tek bir cümleyle. Örnek verip, orada aslında şunu dedik, şunu demedik olayına girmeyeceğim. Sadece sizlerden bir ricam var: Lütfen haberleri ve röportajları kim olursa olsun sadece manşetlerden değerlendirmeyin, yazıların tamamını okuyun. O kişinin birkaç röportajını okumadan, hatta canlı yayına katıldığı bir programı izlemeden bir-iki cümle üstüne kesin yargılara varmayın hakkında. Manşetteki cümlenin aslında tam da öyle olmadığını ancak o zaman anlayabilirsiniz.